Ana Sayfa    » FELSEFE    » 15-16. Yüzyılda Felsefe   

Hurufilik

  

14. yüzyılın sonu ve 15. yüzyılın başlarında Azerbaycan\'da, Anadolu\'da ve Batı İran\'da yayılan en büyük sofi tarikatıdır. “Huruf” kelimesi Arapça harfler anlamına gelmektedir. Bu tarikatın ana ideolojisi Kuran\'ın harf sistemi vasıtasıyla açıklanmasına dayanır. Hurufilikte 7 rakamı kutsal sayılır.
Harflerin teknik yönleriyle ilgili görüşleri geliştirerek Hurufiliği bir felsefi ve dini sistemini kurmuş şahıs köken olarak Azerbaycan Türklerinden olan Şehabeddin Fazlullah Astrabadi Neimi’dir (1339-40/1394). 
1386 yılında Tebriz\'de kendi görüşlerini açıklamış, daha sonra bu düşünce sistemi İsfahan\'da yaymaya başlamıştır. Uzun süre bir mağarada inzivaya çekildikten sonra Fazlullah kendisinin Hz. Mehdi olduğunu iddia etmiştir. Etrafındaki güvendiği yedi halifesi ve çok sayıda talebesiyle Hurufiliği yaymaya başlamıştır. Kısa sürede çeşitli toplumsal sınıflardan olan insanlar bu yeni akım etrafında toplanmaya başlamışlar.
Anadolu\'da oldukça çok yer dolaşan ve uzun müddet yaşayan İmadeddin Nesimi\'nin  insanları Hurufiliğe çağırması şüphesizdir. 
Hurufilikte Kuran\'ın anlam ve yorumu sayılar üzerine kurulmuştur. Bu tarikat Şii eğilimli olsa da, yarandığı günden itibaren gerek Şii, gerekse Sünni mezhebinin mensupları arasında taraftar bulmuş, özellikle tasavvuf yoluyla diğer tarikatları ve edebiyatı da etkilemiştir.
Hurufiliğe göre Kâinat ebedidir ve farklı zamanlar bir-birini tamamlıyor. 
Hurufiliğin Azerbaycan\'da ilk örgütlenmesi 14. yüzyılın sonlarında başlamıştı. Onların felsefi dini kaynakları Orta ve Yakın Doğu felsefesinden esinlenmiştir. Azerbaycan bölgesine girerek Neimi, Nesimi, Sururi, Ali-ül Ala gibi temsilciler bulan Hurufilik geniş bir alanı (İran, Azerbaycan, Suriye, Osmanlı) kapsıyordu. Genel olarak Hurufiliğin taraftarları köylüler ve şehir aydınlarıydı.
Hurufiler düşüncelerini yaymak için bu bölgeleriyle yetinmiyor, diğer İslam memleketlerine seyahatler eder, müritlerin sayısını artırıyorlardı.
Hurufiliği meydana getiren tarihi zaruret iki yüz yıllık bir sürede bölge halklarının Moğol işgali altında yaşamasıydı. Bu dönemdeki halk ayaklanmaları hem feodallere, hem de mutedil İslam ideolojisine karşıydı.
Hurufilik Yakın ve Orta doğu şehirlerine özgü bir ideolojidir ve halkın taleplerine uygundu. 
Hurufilik felsefesinin temelini mistik panteizm oluşturur. Hurufilik, bütün dünyanın ve yaradılışın sırrının harflerde olduğunu iddia eder. Hurufiler, insanın da bir tanrı olduğunu veya insanların Allah\'ın vücudundan kopmuş bir parça olduklarını savunurlar. Kamil insan (Allah\'ın vücudunun bir parçası) yeniden Allah\'a kavuşacaktır. Bu olay, insan yaradılışının en yüksek seviyesine ulaşmasıdır. Hurufiliğin ilk belirtilerine felsefenin yarandığı zamanlarda da rastlanmıştır.
Hurufiliğin kurucusu Fazlullah\'a göre, tasavvufçuların de belirttikleri gibi Allah gizli bir hazinedir. Her şeyin gerçeği, mevcutluğu ve ruhu ise seslerdir. Gizli bir hazine olan Allah\'ın ilk tecellisi kelam şeklinde görünen seslerden ibarettir. Sesin kâmilliyi kelam, yani sözdür. Kelam ise yalnız insanlarda zuhur eder ve kendisini seste gösterir. Kelam bir grup unsurlar halinde bazı şekillere girer. Bu unsurlar Arap ve Fars alfabesindeki yirmi sekiz ve otuz iki harftir.
Kâinat ve insanın esası sestir, mevcudattaki ses ilahi sesten farklı olarak maddidir. Fazlullah\'a göre kainat seslerle doludur. Seslerin ise kâmil şekli sözdür.
Hurufilik Azerbaycan\'da, genellikle Şark’ta kendinden sonra meydana gelmiş bütün tarikatları etkilemiş en büyük akımlardan birisiydi.  
Aynı dönemde sufizmin ve genellikle peripatetizmin edebiyatta tezahürünün en güzel örneklerini M. Fuzuli yazmıştır. Fuzuli Kadim Yunan ve Şark felsefesiyle tanışmıştı. Onun felsefi görüşleri genellikle Arapça yazdığı Matlaül-İtikat eserindedir. Fuzuli bu eserde Batı filozoflarından Aristo, Platon, Sokrat, Empedokles,  Demokritos, Pisagor vs., Şark filozoflarından ise Farabi, Nazzam, İbni Sina N. Tusi  vs. gibi filozofların adını söylemiş, onların düşüncelerinden etkilenmiştir. Fuzuli’nin başka eserlerinde de edebi felsefi fikirlere rastlanmaktadır.
Fuzuli’ye göre, mütekellimlerin düşüncesini kabul etmek vacip varlığın ispatını engeller. Şöyle ki, o, peripatetik felsefedeki vacip ve mümkün varlıkları ilk sebeple netice olarak değil, Halik ile mahlukat timsalinde ele almıştır. Peripatetik felsefeye uygun on akıl teorisinden bahseden mütefekkir onlardan dokuzunun gökleri, birinin ise insanı yönlendirdiğini yazmış ve insan aklının derecelerini saymıştır.



Oxunub: 30135